- kendi ismim
- Ertunga
- Semetey
- almıla
- Kanıkay
- Burkay

kısacası genelde 'ay' ve 'ey' ile biten isimler, dogayla ilgili isimler ve Islam'da gecmeyen isimler genelde Turk ismi oluyor (istisnalar haric).

basta yay, sonra kova burcu erkegi

Gölcük depreminde binlerce insanın ve Soma'da yüzlerce maden isçinin ölümüne sebep olan sorumluların 'kader' deyip geçtiği ülkede çalışıyordun sen. Niye onurlu kültürünü Türkiye'ye taşıyıp, sorumluluğu üzerine alıp, canına kıyıyorsun? Samuray mısın? Biliyoruz, onuru ve şerefi zedeleneceğine ölmeyi tercih eden ataların torunusun sen! Fakat sen ülkeleri karıştırmışsın be Japon abiciğim. Yazık oldu...

Düşünün, gençliğinizde Türkiyeyi yeni bir müzik akımıyla ilk tanıştıran siz oluyorsunuz. Güzel kaliteli sesinizle birçok vatandaşı coşturuyorsunuz. Adeta neşe katıyorsunuz ülkeye. Şöhretiniz zirvelere çıkıyor, hiç inmeyecek sanıyorsunuz. Sonra bir devir geliyor, sesi bilgisayarla düzenlenmiş, canlı söyleyemeyen, orasını burasını açarak hızlı kaset satma peşinde olan sözde 'pop starlar' çıkıyor piyasaya. Bir bakmışsınız, değerinizin birden alçaldığını fark ediyorsunuz, saksı(!) yerine koyuluyorsunuz, 'demode' ilan ediliyorsunuz. Buna rağmen tecrübelerinizle Türk pop müziğine hizmet etmeye devam ediyorsunuz. Siz bu ülkenin kültür değerlerinden birisisiniz. Fakat aslında tek isteğiniz Türk müzik dünyasına verdiğiniz hizmetlerin karşılığını saygıyla sevgiyle almaktı. Biraz ilgi verilse siz mutlu olacaktınız.

Sonra ölüyorsunuz, evinizde yalnız ölü bulunuyorsunuz. Ülke birden sizi hatırlıyor ve bir kaç saatliğine ''Türkiye'nin Elvis Presley'si'' diye anılıyorsunuz. Yaşarken verilmeyen huzur ve saygı, bari cenazemde verilsin istiyorsunuz. Sonra bir bakıyorsunuz; ne olduğu belirsiz, kültür düşmanı, provokatör, bağnaz düşünceli iki yobaz ''Türk kültür yapısını yozlaştırdığı için hakkımızı helal etmiyoruz!'' diye havlıyorlar, yakınlarınıza saygısızlık ediyorlar, cenazeniz de büyük olay çıkarıyorlar. Bunu yapana bir bakıyorsunuz; bilmesen Arap zannedeceğin, siyasal-islamcı ve Arap kılıklı bir yobaz gelmiş Türk(!) kültüründen bahsediyor! Sormazlar mı adama; size göre Türk kültürünü bozmuşum da, Türk kültürüne siz hangi katkıda bulundunuz çöl Bedevileri!?

Sonra düşünürsünüz; bu ülkede istiklal Marşının koskoca şairi Mehmet Akif Ersoy bile fakirlik içinde ölmüşse, veya dünyaca ünlü piyanistimiz Fazıl Say sırf dini görüşlerinden dolayı hak ettiği değeri görmemişse, hatta halkın seçtiği bir başbakanın asıldığı ülkede; kimden saygı ve sevgi bekliyorsun?

Sayın kültür değerlilerimiz; yurt dışında yaşamış olsaydınız el üstünde tutulurdunuz, ama bizim elimizden bu kadar geliyor. Bilen bilir; siz bize kalan kültür mirasısınız; saygıyla anacağız.

Bu yazı benden sana saygı uğurlaması olsun;

Ruhun şad, mekanın cennet olsun Erol Büyükburç!

Serenayism

Hristiyan dinine mensup, Moldovya'da ve Balkan'ın diğer bölgelerinde yaşayan Türk kökenli bir Oğuz halkıdır. Orta Asya'dan şimdiki rusya topraklarından Avrupa'ya göçebelik etmeyi tercih ettikleri için yolda hristiyanlıkla tanışırlar. Uzun süre balkanlarda yaşamalarına rağmen dış görünüşlerinden türk (oğuz) kökenli oldukları hala anlaşılır. onlara gagavuz diyoruz, bu kelimenin aslı 'gök oğuz'dan gelmedir. Oğuz Türklerine ait bir halk oldukları buradan, konuştukları türk lehçesinden ve geleneklerinden anlaşılır. türk dünyasında türkiye türkçesine en yakın türk lehçesi gagavuz türkçesidir. göçebelik yolumuz farklı olsada (onlar rusya'dan, biz horasan'dan) lehçelerinin bizim lehçemize en yakın lehçe olması çok ilginçtir ve türklüğün bir soy olduğunu kanıtlar. çok milliyetçidirler, türkiye türklerini severler ve kendilerini bize çok yakın hissederler. bayraklarında bozkurt simgesi vardır, bu da bozkurdun oğuz türklerinde ki yerini ve mitolojisini kanıtlar. parmaklarla yapılan bozkurt işareti ilk onlarda görülür ve bunu türkiye'nin milliyetçileri Türkiye'ye taşır. türküleri çok hoştur, kızları çok güzeldir. avrupa'da yaşayan incidir onlar, sahip çıkılmalıdır.

Kimlik krizi.

Sevmek için çok sebepler vardır, fakat ülkücü/milliyetçi/türkçü olmayanlar içinde büyük bir sebep vardır; ülkücü camiası dediğimizde aklınıza 'tespihli, takım elbiseli, kendini mahallenin polat alemdar'ı zanneden, kavgacı, bıyıklı ve bağrı kıllı' herifler gelir. işte bu herifleri var ya, mümkün olduğu kadarıyla azaltmak isteyen ve bu tür herifleri barındıran sözde 'ülkü ocaklarını' kapattıran adam devlet bahçeli'dir. bu sürec yıllar alır, ama bu gidişle ve devlet bahçeli'nin eliyle ülkücü camiası okuyan, entelektüel, gelişmiş, çağdaş ve tüm samimiyetiyle milliyetçi olan türk gençlerinden oluşacaktır. Yarın bir gün kırk yaşına değdiğim zaman bu entry'mi tekrar okuyacağım, bakalım doğru çıkacak mı.

Sebebi bilinmez, ama coşarsınız. Tüm dünyaya bedelim hissi gelir, tekrar ve tekrar dinlersiniz. Hayatınızda başarmak istediklerinizi bir an da başarabileceğinizi düşündürür. Ümit verir...

https://www.youtube.com/w...=FLm8gxTx9RLrmEj6Mm7KTliw

Türkan Şoray'a çirkin diyerek ülkede neredeyse güzel kız bırakmayan başlıktır. Çirkin büyük bir kelime, beğenilmiyorsa 'benim beğendiğim kadınlardan değil' denilir, ama ona çirkin denilemez.

Amsterdam, Viyana ve Eskişehir'dir. Amsterdam, çünkü özgürlüğün, gelişmişliğin, ileri-görüşlülüğün ve toleransın sembolüdür. Viyana, çünkü kültürün, sanatın, mimarlığın, bilimin ve doğanın hepsi bir arada olduğunun güzel yeridir. Eskişehir, çünkü (iç-)Anadolu'da bir Türk şehrinin olması gerektiği gibidir, yani geleceğe dair ümitli ve çağdaş bir Türk şehri örneğidir.

Adıma şahsıma açılmış başlıktır. Hoş bulmuştur. Genelde sosyal medya platformlarında ismimden oluşmuş rumuzumdur. Mümkün olduğu kadar bilgi içerikli entryler girmek ister, fakat aynı zamanda bilgi öğrenilebilecek entryler okumak ister. Alış veriş meselesidir bu, öğretilir ve öğrenilir. Hepinize esenlikler diler. Sevdim sizi.

Bir ülkenin medeniyeti kadınların, çocukların, hayvanların, azınlıkların, muhalefetin ve LGBT'lerin haklarıyla ölçülür.

- Türkiye'de kadın olmak; değerin iki bacak arasıyla ölçülüp, etrafındakilerin her zaman üzerinde hak ve söz sahibi olmasıdır. Cinsel şiddete maruz kaldığınızda suçlusu siz olursunuz. En kötü ihtimalde namus davasının kurbanı olursunuz.

- Türkiye'de çocuk olmak; ailenin geliri yoksa eğitim hakkını alamayıp ağır işlerde çalıştırılmaktır. Yetişkinlerin siyasi çekişmeleri arasında sen ekmek almaya gittiğinde her an sokakta beynini kurşunla dağıtılmış bir halde bulabilirsin.

- Türkiye'de hayvan olmak; seninde hisseden canlı olduğun unutulup, yaşamın insanların vicdanına kalmıştır. Yaşama hakkın insanların keyifleri yüzünden işkenceyle elinden alındıysa, senin hakkını aramak da yine insanların vicdanına kalmıştır.

- Türkiye'de azınlık olmak; mezhebiniz veya ırkınız sebebiyle her zaman ülke'de ki toplumsal sorunların suçlusu olmaktır. Bunun cezası; otellerde diri diri yakıldığınız sırada, meydana toplanmış halkın senin kül olmanı coşkuyla izlediklerini görmektir.

- Türkiye'de muhalefet olmak; karşı görüş olduğunu mesleğinin yoluyla belirttiğinde bir gece ansızın kendini hapiste bulabilmektir. Ayrıca demokratik haklarını savunacak bir adaletli sistemin de olmamasını fark etmektir.

- Türkiye'de LGBT olmak; toplumda gördüğün aşağılanma ve ayrımcılıktan dolayı intihara sürüklenmektir. Canına zarar verildiğinde, hak ettiğin düşünülür.

Eğer Türkiye'de insan, yetişkin, erkek, çoğunluğa ait, hetero ve iktidar yanlısıysanız ne mutlu sizlere, çok şanlısınız demektir. Medeniyetsiz bir ülkede medeni devrimler çoğunluğunun desteğiyle gerçekleşir. Siz ülkenin en güçlü varlıkları olarak, biz bu yolculukta sizden yardım ve destek istiyoruz.

Saygılarımla,

Serenayism

Zamanında çok acı çektiğim bir olaydır, fakat yaş geçtikçe takmıyorsun, böyle şeyler acıtmaz seni artık. boş verirsin.

aşkın ve mantığın bir arada olabileceğinin de gerçeğini unutmamak, ama bu nadirdir; istisnalar kaideyi bozmaz yani.

seni sürekli 'eller' çocuklarıyla kıyaslaması.

şimdi cinsellik konuşulabilmeli, toplumumuzda tabu olduğu kadar olmamalı. bunlar doğal şeyler. yalnız sözlük cinsel eksikliğini gidermek için azmış ergenler tarafından kullanılmamalı. aslında başlıklarda bu kadar seksist başlıkların olmasının sebebi türkiye'de cinselliğin aşırı derecede tabu olmasından kaynaklanıyor. adamlar aç, bunu sözlükte bile belli ediyorlar.

'gereksiz yere pahalı olan' denilecek bilgisayardır. şahsen masaüstü bilgisayarları severdim (hala öyle), dizüstü bilgisayarlar piyasaya çıkalı beri hiç ilgimi çekmemişlerdi. çabuk bozuluyorlardı, ekranları küçük, bataryası zayıf vs vs. üniversiteye başladığımla birlikte dizüstü bilgisayar gerekti. düşündüm taşındım, ve öğrencinin istediği; ince olmalıydı, kilosu hafif olmalı, şarjı bir kaç saat gitmeli çünkü okulda bazen piriz bulamıyorsun, sağlam olmalı (bir düşürmede bozulmamalı) ve uzun ömürlü olmalı (öğrenci olarak her yıl yeni laptop alamazsın). Yani gereken şey ultrabook'tu, saydığım bütün özellikleri bu ultrabook'lar taşır. çeşitli markalardan var. gittim baktım, hemen hemen hepsi apple macbook'tan ya daha pahalıydı, ya aynı fiyatti, ya da bir iki yüz euro daha ucuzdu. Tek avantaj hafızaları daha yüksekti.

Yalnız unuttuğum bir şey vardı; macbook'u iki yıl kullansan dahi, iki yıl sonra iki üç yüz euro daha ucuza neredeyse aynı fiyata ikinci el satabilirsin. değeri düşmüyor aletin, binevi altın alıyorsun. hemen hemen aynı fiyata bir windows'lu ultrabook aldığında, aynı gün değeri fiyat olarak yarı yarıya düşüyor. iki yıl kullandıktan sona ancak iki yüz euroya satarsın. Bir de retina ekranın güzelliği, windows'dan kurtulmak, macbook'un iphone ile olan yakın ilişkisi (telefonunda arandığında macbook açık olursa macbook'tan cevaplayabiliyorsun mesela), aletin kendi kalitesi, OS x'in rahatı, aletin dizayn güzelliği, klavyenin çok iyi olması ve aleti aldığında aslında bedavaya aldığını (geri satacağını var sayarsak); daha sayayım mi?

Ultrabook tarzı dizüstü bilgisayar aradığında, yani fiyatı zaten yüksek olan bilgisayarlara baktığında; Macbook Retina 13'inch 256 GB hafıza ve 8 GB ram hafızası olanı en uygunudur piyasada. iyiliğiniz için söylüyorum.

şimdi olur ya bir kaç gün kendini iyi hissetmezsin; işte o depresyon değildir. depresyon dediğimiz olay çok daha ciddidir, çok daha uzun sürer ve çok daha acıtır. Her moral bozukluğa depresyon demesek sevinirim, neyse tavsiyeme geçeyim;

çok denedim tavsiye vermeyi, bazen yaradı (ya da ben öyle zannettim), bazen ben tavsiye verirken aslında kendime verdiğimi anladığım durumlar oldu. tek diyeceğim; ağla, hem de o kadar çok ağla ki içinde ki bütün kara bulutlar su olup gözlerinden dökülsünler. ağlamak ayıp bir şey değil kardeşim, ama yalnız ağla, daha gerçekçi oluyor. sana dışarı çık ve git eğlen diyemem, çok saçma bir tavsiyedir bu çünkü. elbette bazı insanlar eğlenerek gezerek kendi kendilerine terapi oluyorlar ama bunlar azınlıkta. zamanla geçecek derler ya, evet bir çok şey zamanla geçer doğru. ama zamanla geçmeyen bazı şeyler vardır, işte o şeylere yüreğinde yer edinmeyi öğreneceksin. bunu yapabildiğin zaman yavaş yavaş çıkacaksın depresyonundan. ama gerçekten çıkacaksın; buna söz veriyorum.

ha çıkamadın mı? O zaman klinik bir durum kardeşim, vücut mutluluk hormonu üretemediği için depresyona girmişsin. bunun tek çaresi ilaç. üzgünüm.

Şimdi benim gayet modern, çağdaş, ileri görüşlü, tolerans ve karakterli bir insan olarak... ne yalan söyleyeyim; benim babamın karşısında yapamadığım eylemdir. Az önce ki saydıklarımı olmadığımdan değil, bir şekilde babanın karşısında sigara içmenin uygunsuz olduğu beyin hücrelerime kayıt edilmiş, küçüklüğümden beri böyle bildiğim içinde ne kadar da açık görüşlü olsam da bu bildiğim değişmeyecek gibi. Demek ki açık görüşlülükle ilgisi yok, daha çok kültür, saygı ve terbiyeyle ilgisi var. Bunları bazen karıştırmamak gerek.

Başlığa gelince, bunun kızla erkekle alakası yok. Bir kızda bu eylemi ne kadar tuhaf buluyorsam bir erkek de babasının karşısında alkol veya sigara içerse aynı tuhaflıkla karşılarım. ikisi de yanlış. Yani tuhaf. ismini siz koyun.

Cesurluk sırttan vurmaksa, cesurluk ananı bile paraya satmaksa, cesurluk ingiliz için dinine ihanet etmekse; evet araplar türklerden daha cesurdur.